Posts

Mağduriyetle Tanışan Çevirmenler Derneği

Üç kişilik bir derneğimiz vardı bizim. Üyelerden biri çabuk sıkılıp kendini geri çekti, geriye başkan ile ben kaldık. Başkanımızın derin, iyi bakan gözleri, telâşsız bir konuşması vardı. Derneğimizin kurulmasından önce, yeni tanıştığımız ve bir derneğe ihtiyacımız olacağını henüz bilmediğimiz zamanlarda, herkesin evinde telefon olurdu. Ben genellikle evde bulunmazdım. Aradığında yoksam, lütfen kendisine haber verin, birtakım gelişmeler var, diye not bırakırdı. Arardım. Kışın Suadiye'de, yazın Yalova'da çıkardı. Telefonu başkası açsa da o hep yakında olurdu. Bu aramalar, önce soru sormak, danışmak içindi. Sonra, sorulara hafif bir endişe karışır oldu. Gülerek, hafife alarak endişeyi savmaya çalıştık ama her şey bizim elimizde değildi. Bir yılın sonunda, artık görüşmek gerektiği açıktı. Görüştük.  Üç kişiydik. O gün biz farkında olmadan derneğimizin kurulmuş olduğunu çok sonra anladım: Mağduriyetle Tanışan Çevirmenler Derneği. Henüz yirmi dört-yirmi beş yaşımdaydım, diğ...
Image
Buraya geldiğimden beri iki derdim var. Biri sis, diğeri terlik meselesi. İkincisi nihayet dün çözüldü, sis ise dağıldı ama sonra tekrar çöktü. Looren diye bir yerdeyiz. Galiba 1000 metre kadar bir yüksekliği olan, Zürich'e bir buçuk saat mesafede bir "mezra", köy değil, kasaba hiç değil, bizim çevirmen-evi dışında topu topu birkaç çiftlik binasının önlerinde koyunları, inekleriyle yamaçlara yayıldığı bir alan. Yürüyerek beş dakikada markete gidebiliyoruz, o da Wernethausen diye ayrı bir yerde bulunuyor ki orası basbayağı bir kasaba. Bir okulu, bir lokantası, sokakların birbirinden ayırdığı birtakım ev kümeleri var.  Bizim evden Wernethausen'e aksi yönde (sanırım Batı oluyor) dağları, uzakta çukurda kalan gölün parıltısını seyrederek saatlerce yürünebilen bir yol uzanıyor. Hepsi çok bakımlı tek tük evlerin olduğu yamaçlarda, dar bir yarık açarak derinleşen küçük vadilerin diplerinden, hatta evlerin eğimli bahçelerinden güzel sular akıyor. Tabiat, hakkı...
Çevirmenlerin çarkıfelekleri başka insanlarınkinden farklı döner. Geçen hafta olsa bu kadar iddialı konuşmazdım. Şimdi İsviçre'de, kimi Gürcistan'dan, kimi Londra'dan, Berlin'den ve hatta sütliman kelimesine anlamını kazandıran (milk port derseniz o da olur, burada sütçülük hakikaten çok gelişmiş) İsviçre'den çevirmenlerle beraberim ve görüyorum ki çarkıfeleği hakikaten kendine göre dönen bir iş yapıyoruz. Eskiden annemden dolayı ilkokul öğretmenlerini gördüğüm yerde tanırdım: Diz hizasında tayyör, alçak topuklu ayakkabı ve bir de tarifsiz bir ses tonu (ilkokul öğretmeninizin gözlerini yukarı çevirerek "bak yavrucum" deyişini hatırlayınız). Artık çevirmenleri de teşhis edebileceğime kaniyim: Tuhaf saatlerde uyuyan, daha doğrusu pek uyumayan, bir türlü işin başına oturamayan, o sihirli an gelene kadar bahçıvanlıktan aşçılığa, oda temizlemekten yorgan yıkamaya atlanmadık iş bırakmayan, ve fakat eşref saatine erdikten sonra günlerce ortalarda göremediğin...